90’lı yılların tamamının ve
2000’li yılların da ilk yıllarının en moda tartışmalarının başında, gerek
ülkemizde gerekse de dünyada, Küreselleşme olgusu geliyordu. Şimdilerde belki
unuttuğumuzdan belki de artık içselleştirdiğimizden midir nedir, pek
konuşmuyoruz Küreselleşmeyi.
Bundan 5-6 yıl önce www.ortakafagol.com da yazdığım Athletic
Bilbao yazıma yine benzer sözlerle başlamıştım. Aradan geçen zaman bazı
farklılıklar ortaya koydu ve benim de yeniden Athletic’i yazmama neden oldu.
Küreselleşmenin hayatın her
alanını kapladığı bir dünyada futbolun da bundan etkilenmemesi düşünülemezdi ve
hatta Futbol, bu konuda başı çeken alanlardan bile biri olmayı başardı. Son
yirmi senede; küreselleşme bir yandan, onun beraberinde gelen Avrupa Birliği ve
sınırların kalkması bir yandan, yabancı sınırlamalarının ortadan kalkmasıyla
artık bir İngiliz takımında İngiliz, İtalyan takımında İtalyalıyı göremez hale
gelmemize neden oldu. Ülkemizde de çok sık tartışılan şimdilerde ise eski
cazibesini kaybetmiş bu yabancı sınırlamaları tartışmaları, Avrupa futbolunda
anlamını yitireli uzun zaman oldu.
Ortadan kalkan yabancı
sınırlamaları, küreselleşen ve zenginleşen dev kulüpler falan derken futbol
endüstrisi başka bir boyuta geçti. Son dönemde bir de bunlara eklenen Arap
sermayesiyle işler iyice arap saçına döndü. Ben bu noktada yazımın ana
fikrinden fazla kopmadan, Athletic Bilbao’ya tekrar dönmek istiyorum.
Athletic Bilbao’yu tanımayanlar
için kısaca anlatmak istiyorum. İspanya’daki Bask milliyetçiliği ve
beraberindeki ETA terörünü, özellikle Türkiye gibi bir ülkede duymayan yoktur.
Bu Bask milliyetçiliği denen, pek de sevimli bakılamayacak, şeyin en önemli
unsurlarının başında ise Athletic Bilbao takımı gelir. Peki Nedir bu
Athletic’in, sıra dışı özelliği?
Günümüzde Chelsea, Real Madrid,
Arsenal, Milan gibi dünya devleri kadrolarındaki 18 oyuncudan kimi zaman 15-16
tanesini yabancı oyunculardan oluştururken, bu sürece direnen bir mihenk
taşıdır Athletic. Athletic Bilbao tarihi boyunca yabancı futbolculara yer
vermemesiyle adından söz ettirmiştir. Aslında burada düzeltme yapmak gerekir.
Yabancı oyunculara yer vermemek değildir asıl mevzu. Esas olan ve halen
sürdürülmekte olan Basklı olmayan hiçbir futbolcuya takımda yer vermemektir. Bu
nedenle Fransa’nın Basklısı Lizerazu, bu Bask takımında forma giyebilmişken
herhangi bir İspanyol futbolcu bu kadroda kendine yer bulamamıştır.
İşte Athletic’in farkı da budur.
Tamamen yerel ve milliyetçi bir kulüpten bahsediyorum. Bir futbol kulübünden
çok daha öte siyasi, etnik unsurları olan bir futbol kulübü. Bask
milliyetçiliğinin kuşkusuz en önemli mihenk taşıdır Athletic Bilbao. Peki
burada başka bir soru daha soralım. Athletic sadece Bask Milliyetçiliğiyle
sınırlı kalmış, küçük bir kulüp müdür?
İşte belki de Athletic’i de çok
daha fazla özel kılan şey de budur. Athletic, Bask milliyetçiliğinin
kalesiyken, bir futbol takımı olma özelliğini de asla yitirmemiştir. Athletic
Bilbao, La Liga’nın iki dev kulübü Real Madrid ve Barcelona dışında tüm
sezonlar boyunca La Liga’da oynamış tek takımdır. Yine Athletic Bilbao, bir
miktar ironik de olsa İspanya Kral Kupasını Barcelona’nın ardından 23 kez
kazanarak ikinci sıradadır. La Liga’yı ise tam 8 kez kazanma başarısı
göstermiştir ve üç büyük İspanyol takımının ardından bu alanda da dördüncü
sıradadır. Bu noktada; Barça ve Real Madrid’in ardından, Valencia ve Atletico
Madrid ile birlite İspanya’nın en büyük beş kulübünden biri olduğu yadsınamaz
bir gerçektir. Kimilerine göre ise Athletic; Atletico ve Valencia’dan da ötedir
ve İspanya’nın üçüncü büyük kulübüdür.
Kuşkusuz Athletic’i İspanya’nın
en büyüklerinden biri yapan geçmiş; Küreselleşmenin içimize işlemediği daha
eskilere gitse de Athletic Bilbao, günümüz şartlarında hala yabancı yada İspanyol
futbolculara takımda yer vermeden, sadece alt yapılarından ve çevre kentlerden
transfer ettikleri Basklı futbolcularla, ligde varlığını sürdürmeye devam
etmektedir.
Ben bundan beş yıl önce “Kendi
Kendine Yetmek” isimli yazımı yazarken, Athletic Bilbao düşme hattında olan ve
artık La Liga’yı neredeyse terk etme zamanı gelmiş bir haldeydi. Ne var ki;
Caparros gibi önemli bir ismi takımın başına geçirip, alt yapının başına da
İspanyol futbolunun önemli ismi ve Deportivo efsanesinin yaratıcısı olan Javier
Irrueta’yı geçirerek adeta küllerinden doğdular.
Bu sezonun başında Arjantinli
teknik adam Marcelo Bielsa’yı takımın başına getiren Athletic, son 20 yıldaki
en iyi dönemlerinden birini geçiriyor. Hafızası iyi okurlarımız, Şampiyonlar
ligi ve Galatasaray-Athletic maçlarını hatırlayacaklardır. Yine Hagi’nin enfes
golünü unutmamışlardır. O dönemden bu yana Athletic hiç olmadığı kadar iyi
halde. Hem de bunu Dünya devleri milyonlarca dolarlık dev transferler
yaparlarken, Athletic bunu “yerel” olarak yapmaya çalışıyor.
O zaman da yazmıştım. Kuşkusuz
böyle bir anlayıştaki bir futbol takımının çok büyük olması beklenemez. Başarı
yakalama şansı da çok iyi kuşaklar yakalamasına bağlı. Athletic’de şimdilerde
böyle yetenekli isimleri bir araya getirmiş durumda. Fernando Llorente, Javi
Martinez, Iker Muniain, Ander Herrera gibi yıldızların yanı sıra; Amorebieta,
Irola, Iraizoz, San Jose, Susaeta gibi kaliteli isimlerle perçinleşen kadro
bugün İspanya’nın en iyi futbol oynayan kadrolarından biri haline geldi. La
Liga’da ilk dördü zorlayan, Avrupa liginde yoluna devam eden ve Kral Kupasında
finalist olma hazırlığındaki bu ekip tam anlamıyla alkışı hak ediyor.
Dikkatli okuyucuların gözün
kaçmadığını düşündüğüm bir noktaya da değinmek istiyorum. Evet bu Bask
takımında sadece futbolcular Basklı olmak zorunda. Bu nedenle geçmişte Fransız
Luis Fernandes, Alman Heynckes, İspanyol Caparros ve birçok farklı ülkeden
çalıştırıcıları olmuş, ancak Basklı olmayanlara futbol takımında yer vermememe
geleneklerini bozmamışlar.
Athletic’in yine diğer İspanyol
kulüplerinden; Barcelona, Real Madrid ve Osasuna’yla birlikte bir başka
farklılığı daha bulunuyor. Dernek statüsünde yönetilen dört İspanyol kulübü var
ve Athletic’de dahil olmak üzere bu takımların herhangi bir sahipleri yok ve
kulüp başkanları seçimler sonucunda belirleniyor.
Basklılar için Athletic forması
giymek o derece önemli ki kolay kolay bu takımdan oyuncular da kadrodan
ayrılmıyorlar. Bugün İspanya milli takımının da forvetlerinden olan ve 30-35
milyon € bonservis bedelleri konuşulan Llorente 27 yaşına gelmiş olmasına
rağmen hala takımda. Yine yeni Patrick Viera olarak lanse edilen ve bu sezon
savunmada oynayan, çok da başarılı olan İspanya Milli takımının da önemli
isimlerinden 23 yaşındaki Javi Martinez de takımdan ayrılmış değil tıpkı
geçmişte Urzaiz, Guerrero, Exchberria gibi yıldızların bu formadan
ayrılmayışları gibi.
Bask takımının bu zor şartlarda
yaşamına devam etmesini sağlayan en önemli şeylerin başında ise kuşkusuz
altyapısı geliyor. Athletic alt yapısı son derece iyi bir organizasyon ve bu
açıdan Barcelona, Real Madrid ve Atletico Madrid seviyesinde bir yapı. Takıma
sadece Basklıların alınıyor oluşu da bu gençlerin takıma girme ümitlerini
artırmakta ve bu da önemli bir motivasyon olmakta.
Bu kültüre sahip bir takımın
mükemmel bir seyirci kitlesi olmaması da düşünülemezdi. İspanya’nın en büyük
stadyumlarından biri olan San Mames ortalama 40 bin seyircisiyle İspanya’nın en
önemli mabedleri arasında yer alıyor. 2015 yılında ise yeni mabedleri Socio
Barria’ya kavuşacaklar ve 100 yıllık San Mames tarihteki yerini alacak.
2008 yılına kadar formasına
reklam almayan Athletic, ekonomik zorluklara daha fazla direnememiş ve Basklı
bir petrol şirketi olan Petronor’un reklamını 4 senedir göğüslerinde
taşımaktadırlar.
Yukarıda yazdığımız tüm bu
özellikleriyle Athletic Bilbao, endüstriyel futbola elinden geldiğince direnen
ve bu noktada tüm örneklerinden daha başarılı olan bir kulüp. Athletic, bir
futbol takımı olmaktan çok daha öte bir kültürün, bir halkı sembolü. Bende bu
noktada geçmişteki tüm eleştirilerimi bir kenara bırakarak, Athletic’i temsil
ettiği değerler ve gösterdikleri muhteşem dirençten dolayı tebrik etmek
istiyorum. Umuyorum ki; bütün zorluklarına rağmen bu kültüre sahip çıkmaya
devam ederler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder