29 Ocak 2012 Pazar

Endüstriyel Futbola Meydan Okumak!



90’lı yılların tamamının ve 2000’li yılların da ilk yıllarının en moda tartışmalarının başında, gerek ülkemizde gerekse de dünyada, Küreselleşme olgusu geliyordu. Şimdilerde belki unuttuğumuzdan belki de artık içselleştirdiğimizden midir nedir, pek konuşmuyoruz Küreselleşmeyi.

Bundan 5-6 yıl önce www.ortakafagol.com da yazdığım Athletic Bilbao yazıma yine benzer sözlerle başlamıştım. Aradan geçen zaman bazı farklılıklar ortaya koydu ve benim de yeniden Athletic’i yazmama neden oldu.

Küreselleşmenin hayatın her alanını kapladığı bir dünyada futbolun da bundan etkilenmemesi düşünülemezdi ve hatta Futbol, bu konuda başı çeken alanlardan bile biri olmayı başardı. Son yirmi senede; küreselleşme bir yandan, onun beraberinde gelen Avrupa Birliği ve sınırların kalkması bir yandan, yabancı sınırlamalarının ortadan kalkmasıyla artık bir İngiliz takımında İngiliz, İtalyan takımında İtalyalıyı göremez hale gelmemize neden oldu. Ülkemizde de çok sık tartışılan şimdilerde ise eski cazibesini kaybetmiş bu yabancı sınırlamaları tartışmaları, Avrupa futbolunda anlamını yitireli uzun zaman oldu.

Ortadan kalkan yabancı sınırlamaları, küreselleşen ve zenginleşen dev kulüpler falan derken futbol endüstrisi başka bir boyuta geçti. Son dönemde bir de bunlara eklenen Arap sermayesiyle işler iyice arap saçına döndü. Ben bu noktada yazımın ana fikrinden fazla kopmadan, Athletic Bilbao’ya tekrar dönmek istiyorum.
Athletic Bilbao’yu tanımayanlar için kısaca anlatmak istiyorum. İspanya’daki Bask milliyetçiliği ve beraberindeki ETA terörünü, özellikle Türkiye gibi bir ülkede duymayan yoktur. Bu Bask milliyetçiliği denen, pek de sevimli bakılamayacak, şeyin en önemli unsurlarının başında ise Athletic Bilbao takımı gelir. Peki Nedir bu Athletic’in, sıra dışı özelliği?

Günümüzde Chelsea, Real Madrid, Arsenal, Milan gibi dünya devleri kadrolarındaki 18 oyuncudan kimi zaman 15-16 tanesini yabancı oyunculardan oluştururken, bu sürece direnen bir mihenk taşıdır Athletic. Athletic Bilbao tarihi boyunca yabancı futbolculara yer vermemesiyle adından söz ettirmiştir. Aslında burada düzeltme yapmak gerekir. Yabancı oyunculara yer vermemek değildir asıl mevzu. Esas olan ve halen sürdürülmekte olan Basklı olmayan hiçbir futbolcuya takımda yer vermemektir. Bu nedenle Fransa’nın Basklısı Lizerazu, bu Bask takımında forma giyebilmişken herhangi bir İspanyol futbolcu bu kadroda kendine yer bulamamıştır.

İşte Athletic’in farkı da budur. Tamamen yerel ve milliyetçi bir kulüpten bahsediyorum. Bir futbol kulübünden çok daha öte siyasi, etnik unsurları olan bir futbol kulübü. Bask milliyetçiliğinin kuşkusuz en önemli mihenk taşıdır Athletic Bilbao. Peki burada başka bir soru daha soralım. Athletic sadece Bask Milliyetçiliğiyle sınırlı kalmış, küçük bir kulüp müdür?

İşte belki de Athletic’i de çok daha fazla özel kılan şey de budur. Athletic, Bask milliyetçiliğinin kalesiyken, bir futbol takımı olma özelliğini de asla yitirmemiştir. Athletic Bilbao, La Liga’nın iki dev kulübü Real Madrid ve Barcelona dışında tüm sezonlar boyunca La Liga’da oynamış tek takımdır. Yine Athletic Bilbao, bir miktar ironik de olsa İspanya Kral Kupasını Barcelona’nın ardından 23 kez kazanarak ikinci sıradadır. La Liga’yı ise tam 8 kez kazanma başarısı göstermiştir ve üç büyük İspanyol takımının ardından bu alanda da dördüncü sıradadır. Bu noktada; Barça ve Real Madrid’in ardından, Valencia ve Atletico Madrid ile birlite İspanya’nın en büyük beş kulübünden biri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kimilerine göre ise Athletic; Atletico ve Valencia’dan da ötedir ve İspanya’nın üçüncü büyük kulübüdür.

Kuşkusuz Athletic’i İspanya’nın en büyüklerinden biri yapan geçmiş; Küreselleşmenin içimize işlemediği daha eskilere gitse de Athletic Bilbao, günümüz şartlarında hala yabancı yada İspanyol futbolculara takımda yer vermeden, sadece alt yapılarından ve çevre kentlerden transfer ettikleri Basklı futbolcularla, ligde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

Ben bundan beş yıl önce “Kendi Kendine Yetmek” isimli yazımı yazarken, Athletic Bilbao düşme hattında olan ve artık La Liga’yı neredeyse terk etme zamanı gelmiş bir haldeydi. Ne var ki; Caparros gibi önemli bir ismi takımın başına geçirip, alt yapının başına da İspanyol futbolunun önemli ismi ve Deportivo efsanesinin yaratıcısı olan Javier Irrueta’yı geçirerek adeta küllerinden doğdular.

Bu sezonun başında Arjantinli teknik adam Marcelo Bielsa’yı takımın başına getiren Athletic, son 20 yıldaki en iyi dönemlerinden birini geçiriyor. Hafızası iyi okurlarımız, Şampiyonlar ligi ve Galatasaray-Athletic maçlarını hatırlayacaklardır. Yine Hagi’nin enfes golünü unutmamışlardır. O dönemden bu yana Athletic hiç olmadığı kadar iyi halde. Hem de bunu Dünya devleri milyonlarca dolarlık dev transferler yaparlarken, Athletic bunu “yerel” olarak yapmaya çalışıyor.

O zaman da yazmıştım. Kuşkusuz böyle bir anlayıştaki bir futbol takımının çok büyük olması beklenemez. Başarı yakalama şansı da çok iyi kuşaklar yakalamasına bağlı. Athletic’de şimdilerde böyle yetenekli isimleri bir araya getirmiş durumda. Fernando Llorente, Javi Martinez, Iker Muniain, Ander Herrera gibi yıldızların yanı sıra; Amorebieta, Irola, Iraizoz, San Jose, Susaeta gibi kaliteli isimlerle perçinleşen kadro bugün İspanya’nın en iyi futbol oynayan kadrolarından biri haline geldi. La Liga’da ilk dördü zorlayan, Avrupa liginde yoluna devam eden ve Kral Kupasında finalist olma hazırlığındaki bu ekip tam anlamıyla alkışı hak ediyor.

Dikkatli okuyucuların gözün kaçmadığını düşündüğüm bir noktaya da değinmek istiyorum. Evet bu Bask takımında sadece futbolcular Basklı olmak zorunda. Bu nedenle geçmişte Fransız Luis Fernandes, Alman Heynckes, İspanyol Caparros ve birçok farklı ülkeden çalıştırıcıları olmuş, ancak Basklı olmayanlara futbol takımında yer vermememe geleneklerini bozmamışlar.

Athletic’in yine diğer İspanyol kulüplerinden; Barcelona, Real Madrid ve Osasuna’yla birlikte bir başka farklılığı daha bulunuyor. Dernek statüsünde yönetilen dört İspanyol kulübü var ve Athletic’de dahil olmak üzere bu takımların herhangi bir sahipleri yok ve kulüp başkanları seçimler sonucunda belirleniyor.

Basklılar için Athletic forması giymek o derece önemli ki kolay kolay bu takımdan oyuncular da kadrodan ayrılmıyorlar. Bugün İspanya milli takımının da forvetlerinden olan ve 30-35 milyon € bonservis bedelleri konuşulan Llorente 27 yaşına gelmiş olmasına rağmen hala takımda. Yine yeni Patrick Viera olarak lanse edilen ve bu sezon savunmada oynayan, çok da başarılı olan İspanya Milli takımının da önemli isimlerinden 23 yaşındaki Javi Martinez de takımdan ayrılmış değil tıpkı geçmişte Urzaiz, Guerrero, Exchberria gibi yıldızların bu formadan ayrılmayışları gibi.

Bask takımının bu zor şartlarda yaşamına devam etmesini sağlayan en önemli şeylerin başında ise kuşkusuz altyapısı geliyor. Athletic alt yapısı son derece iyi bir organizasyon ve bu açıdan Barcelona, Real Madrid ve Atletico Madrid seviyesinde bir yapı. Takıma sadece Basklıların alınıyor oluşu da bu gençlerin takıma girme ümitlerini artırmakta ve bu da önemli bir motivasyon olmakta.

Bu kültüre sahip bir takımın mükemmel bir seyirci kitlesi olmaması da düşünülemezdi. İspanya’nın en büyük stadyumlarından biri olan San Mames ortalama 40 bin seyircisiyle İspanya’nın en önemli mabedleri arasında yer alıyor. 2015 yılında ise yeni mabedleri Socio Barria’ya kavuşacaklar ve 100 yıllık San Mames tarihteki yerini alacak.

2008 yılına kadar formasına reklam almayan Athletic, ekonomik zorluklara daha fazla direnememiş ve Basklı bir petrol şirketi olan Petronor’un reklamını 4 senedir göğüslerinde taşımaktadırlar.

Yukarıda yazdığımız tüm bu özellikleriyle Athletic Bilbao, endüstriyel futbola elinden geldiğince direnen ve bu noktada tüm örneklerinden daha başarılı olan bir kulüp. Athletic, bir futbol takımı olmaktan çok daha öte bir kültürün, bir halkı sembolü. Bende bu noktada geçmişteki tüm eleştirilerimi bir kenara bırakarak, Athletic’i temsil ettiği değerler ve gösterdikleri muhteşem dirençten dolayı tebrik etmek istiyorum. Umuyorum ki; bütün zorluklarına rağmen bu kültüre sahip çıkmaya devam ederler…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder