Son 4-5 yılda Dünya Futboluna
damga vuran iki takım var. Birisi Milli takımlar düzeyinde dünyanın bir
numarası olan; son Avrupa ve Dünya şampiyonu İspanya, diğeriyse kulüpler
düzeyinde, neredeyse katıldığı tüm kupaları kazanan Barcelona.
Kuşkusuz iki takımın birbirlerine
büyük katkısı söz konusu, bu büyük başarılara giderken her iki takım da
birbirlerine büyük katkı sağladılar. Özellikle de Barcelona’nın geldiği
noktadan İspanya Milli takımının çok büyük bir yarar sağladığı muhakkak.
İki takım arasında çok büyük
benzerlikler olması son derece normal. Her şeyden önce İspanya futbol kültürü
ve Barcelona futbol kültürü birbirine çok yakın kültürler. Diğer İspanyol
takımları da Barcelona gibi sürekli topa sahip olmak isteyen, pas yapan, teknik
kapasitesi yüksek futbolculardan kurulu bir disiplin. Doğal olarak İspanyol
Milli takımı da aynı oyun anlayışına sahip. Bu “pas futbolu”nun en iyi
uygulandığı takım ise kuşkusuz Barcelona. Belki de futbolda görebildiğimiz en
üst noktadaki takım haline geldiler.
Kadrosunda Barcelona’dan 9-10
futbolcu bulunduran, ilk 11’inin yarısından fazlasını yine Barça’lı
oyunculardan oluşturan İspanya’nın da benzer bir futbol oynamasından daha doğal
bir durum olamaz. Casillas, Sergio Ramos, David Silva, Fernando Torres, Xabi
Alonso gibi yıldızlar da Barça’lı süper yıldızlarla aynı futbol anlayışına
sahip olunca, seyrine doyum olmayan bir takım ortaya çıkıyor. Burada Barça ile
İspanya arasında ise en önemli farka değinmenin zamanı geliyor. Evet, Messi’den
bahsediyorum.
Barcelona ile İspanya arasındaki
en önemli fark kuşkusuz Messi. Barça’yı çok daha özel kılan, mükemmelleştiren
Messi’nin varlığı. O, Messi’nin Arjantin’de neden daha iyi oynamadığıyla,
İspanya’nın mükemmel bir takım olsa da Barcelona kadar baskın olamayışının
–Guardiola ile Del Bosque farkı dışında- cevabı aynı aslında. Messi, Barça’yı
çok ama çok özel kılıyor. Bu noktada ise İspanya’nın bir Messi’si olmayışı
onların sıkıştıklarında kurtaracak birinin olmayışı sonucunu getiriyor ve
İspanya maçlarını kazansa bile Barça kadar etkileyici olamıyor.
Bu sezon başında ise İspanya için
bir şeyler değişmeye başladı. Geçtiğimiz sezon M. City’e transfer olan ve
sezonun ikinci yarısından itibaren kalitesini göstermeye başlayan David
Silva’nın bu sezona harika bir giriş yapmış olması.
Geçtiğimiz ay David Silva, doğal
olarak bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti. 2008’de İspanya’nın Avrupa
şampiyonu olmasında büyük katkısı olan Silva, 2010’da gelen şampiyonlukta ise
takıma beklenen katkıyı yapamamıştı. Bu noktada Silva’nın isyanı ise Del
Bosque’nin takımda Real ve Barça’lı yıldızları kayırdığı, takımda onlara yer
vermeyi tercih ettiğini söylemesiydi. Bu isyanın hemen ardından ise Ekim ayı
başındaki Çek. Cumhuriyeti ve İskoçya maçlarında, Del Bosque, Barcelona
modelini takıma yansıtmak için farklı bir hamlesini getirdi. Del Bosque, son
İskoçya maçında klasik bir Barcelona hücumunu denedi. Torres yada Llorente
yerine, Villa’yı en uçta oynatmayı tercih etmeden David Silva’ya Messi rolünü
vermesi, yepyeni bir İspanya’nın ortaya çıkmasını sağladı. Xavi, Busquets ve
Cazorla’dan oluşan orta sahaya, solda Villa, sağda ise Pedro’yu oynatıp,
onların ortalarında ise David Silva’ya rol vererek İspanya’nın ihtiyacı olan
Messi’nin ortaya çıkmasını sağladı ve bu sezon İngiltere’yi kasıp kavuran David
Silva’nın 60 dakikada 2 gol, 1 de asist yaparak maça damga vurmasını sağladı.
David Silva, futboluyla her geçen
gün gittikçe büyüyor. Mükemmel asistleri, müthiş futbol zekasıyla İspanya’nın
Messi’si olma yolunda dev adımlar atıyor. O’nun geldiği bu nokta ve formu
sürerse İspanya’nın Avrupa Şampiyonu olması son derece kolaylaşacak. Tabi bunu
bu kadar rahat söylememi sağlayan Xavi, İniesta, Villa, Alonso, Torres, Ramos,
Pique, Puyol, Busquets, Pedro, Cazorla, Fabregas, Casillas gibi birbirinden
büyük yıldızların varlığı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder